Latince insancık, küçük insan anlamındaki kelime 1400'lü
yılarda Paracelsus tarafından ortaya atılmış bir kuramdır. Bu kurama göre
spermin içinde tamamen gelişmiş fakat çok küçük boyutlarda bir insan vardır.
Cinsel birleşme ile bu insancık anneye geçer, orada büyür ve doğar. O çağda
bazı simyacılar anne olmadan sadece spermle çocuk büyütmenin yollarını
aramışlardır ve büyük ortaçağ hekimi Paracelsus, o çağın simyacıları arasında
pek yaygın bir konu olan insan yapma konusunda hatırı sayılır ayrıntıda bir
tarif vermektedir bize:
"Bir adamın menisini kırk gün boyunca çürümüş at gübresi ile birlikte
hava geçirmez biçimde mühürlenmiş bir şişenin içinde çürümeye bırakın. Ve gözle
kolayca görülebilecek bir biçimde yaşamaya, hareket etmeye ve kımıldamaya
başlayıncaya kadar orada tutun. Bu zaman süresinden sonra, bir ölçüde insan
gibi olacak, ama saydam ve vücutsuz olacaktır. Eğer bundan sonra, her gün
dikkatle ve özenle insan kanı ile beslenir ve kırk gün daha at gübresinin
ısısında tutulmaya devam edilirse, belli bir sürenin sonunda hakiki ve yaşayan
bir bebek haline gelecektir. Bu bebeğin bir kadından doğmuş bir bebekte bulunan
tüm organları vardır, ama daha küçüktürler. Buna Homunculus adı verilir. Artık geriye onun büyük bir dikkat ve itinayla eğitilmesi, zeka belirtileri ortaya çıkana kadar bu eğitiminsürdürülmesi kalmaktadır."
Günümüzde ise bu kavram anatomide kullanılmaktadır. Motor ve duysal sinir
sonlanmalarının çokluğuna göre çizlimiş bir insan resmidir. Beynin içinde bedenin haritasını
çıkarmak için kullanılır. Kişisel deneyimler, kültürel belirlenimler ve
psikolojik etkenlerle birlikte beden imgesini oluşturur. En basit deyimle,
beyinde nesneleri ve olayları algılayıp kararları verdiği düşünülen küçük
insan, içimizdeki insan.
Organların büyüklüğü sinir sonlanmalarının sayısıyla doğru orantılıdır.
Buna göre dudak, cinsel organ, göz ve el gibi daha hassas olan beden
kısımları daha büyük beyin bölgeleriyle temsil edilir. Kol, bacak ve sırt gibi
daha az duyarlı olan beden kısımlarımızın beyindeki bölgeleri daha
küçüktür. Araştırmaları hala sürdüren bilim adamları her Homunculus’un
elbette ki farklılıklar göstereceğini soyluyor tıpkı insanlardaki gibi.
Yaralanma, sakatlanma, kişisel donanımlara göre Homunculus’un organları büyür
veya küçülür. Gözleri görmeyen bir insanın beyninde işaret parmağının
yerinin daha büyük bir yer kapladığı, solak insanların sol ellerinin daha büyük bir yer kapladığı aşikârdır. 50'li
yıllara kıyasla ellerin ve parmakların Homunculus figüründe daha az abartılı,
buna karşın dudak ve baş daha büyük yapılıyor. Ayrıca cinsel organlarda 50’li
yıllardan daha büyük bir yer kaplıyor beynimizde.
Homunculus’un erkek olmasına
gelince, bilim adamları kadınlar ve erkekler üzerinde çalışmalarına rağmen
kadınlara ait verilerin beyindeki bölgelerinin yerlerinin eksik kalması
sebebiyle -örn; meme-
erkek figürde karar kılmışlar. Yakın bir zamanda onların da keşfedileceği
tahmin ediliyor.
Kanadalı bir nöroloji cerrahı bu bilgilerden yola çıkarak bir figür yaratınca 1950'de ilk duyusal Homunculus ortaya çıkmıştır. Homunculus şimdi gerçek boyutlarıyla Nürnberg deneme müzesinde sergilenmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder