Beethoven
son derece etkilenmiş olarak müziğini dinleyen tecrübesiz bir kemancıya dinlediği
müziğin sadece kendi duygularını yansıttığını anlatır.” Besteci ne hissediyorsa
müziği de odur der: “Sevgi, nefret, acı, telaş, umut... her şey”.
Yaşamı
boyunca sağlık problemleri çeken Beethoven 1801’de işitme problemleri yaşamaya başlamış
ve 1817’de tamamen sağır olmuştur.
Sağır
olmak, bir müzikçi için, felâketlerin en büyüğü değil midir? Ama Beethoven,
sıkıntıları atlatmayı başardı; bir kere intihara kalkıştıktan sonra, en büyük
eserlerini besteledi. Ve sessizliğe, yalnızlığa gömülmüş, bestelediği müziği
artık ancak kafasının içinde dinleyebilen bu müzikçi, insanlığa ses yoluyla
olağanüstü bir kardeşlik ve mutluluk bildirisi aktarmıştır: Schiller'in bir
şiiri üzerine bestelediği Neşeye Övgü. Bu onun ünlü 9. Senfoni'siydi. En çok bilinen
ve Avrupa Birliği marşı da olan en çarpıcı senfonisi 9. senfonisidir.
İşte
bu yüzden 9. Senfoni acılar içinde geçen, ölüme giden yola karşı bir duruş olarak çağdan çağa aktırılarak, her
çeşit dinleyicinin kulaklarını sahibinin haykırışıyla çınlatır "Ben Vardım".
Notalar
sonsuza kadar akıp gitse de ve her nota ölümü hissettirse de o ana ulaşabilmenin
yılgınlığıyla yaşıyoruz birçoğumuz. Niye çekelim tüm kanlı acıları, çaresiz
mücadeleleri, irili ufaklı kaygıları ve tüm bu ümitsizlik içinde nasıl bulabiliriz
hayata bağlanacak umudu? Oysa nasıl da ölüyüz yalnızken. Yorgun, soğuk ve
yapayalnızız aslında hepimiz. Birçoğumuz bu duruma dayanamayıp intihar eder, intiharı
düşünmeyip yaşanan tüm acılara göğüs gerenler ise ya hasta olana ya da ülkemizin
ölüm yaşı ortalamasına yaklaştığında hatta geçtiği zaman ölümü düşünüp
hissederler. Bazıları ise çağlar boyunca değişik inançlarda sık rastlanan yeniden
doğmaya olan inançlarıyla ölüm korkusunu bertaraf etmeye çalışırlar. Bu onların
buldukları oldukça kurnaz bir yoldur bana göre. Hayat sanki çok güzel bir
şeymiş gibi yeniden ve yeniden dünyaya gelmek; kedi, köpek, soylu biri ve/ya dilenci
olmak. Bir zamanlar kelebekken hamamböceği, soyluyken bir dilenci olduğunu bilemeden
bitevi bir şekilde tekrar tekrar yaşamak.
Che
Guevara "Bir sınıf olarak aydınların görevi intihar etmektir" demiş.
Bence tüm insanlar intihar etmeli. Ancak o zaman var olduğumuzu ispatlamanın
bir yolunu bulmuş oluruz. Yok olmak. Sonsuza kadar hiç olmak… Çünkü var olan
bir şey yok olduğunda ancak bir zamanlar var olduğunu hissedip yokluğunu
duyumsarız.
Siz
bu satırları okurken intihar etmiş olabilmeyi çok isterdim ancak büyük
ihtimalle yaşıyor olacağım. Yorgun, soğuk, yapayalnız ve ölümle kol kola… Çünkü
intihar yaşadığım karmaşa içinde bir taraftan kaçış- kimilerine göre zayıflık-
bir taraftan da cesaret istiyor. Sanırım bugün bu cesareti gösteremeyeceğim.
Durkheim
üç çeşit intihardan bahseder:
Egoist
intiharda kişinin çevresiyle zayıf bağları vardır, bu kişiler kendilerini diğer
insanlardan ayrı, kopuk ve desteksiz hissederler.
Altrustik
intihar ise tam tersine sosyal talebe cevaptır, kişi grubuna çok fazla bağlıdır,
kendisini toplumuna adar ve önemli olan toplumun iyiliğidir (Japonların hara-kiri
eylemi bunun örneğidir)
Anomik intihar ise kişinin sosyal ilişkilerindeki
ani değişim sonucu ortaya çıkar.
Sebebi
ne olursa olsun intihar etmek edebiyattan sinemaya, müzikten resme sanatın her
dalında özel ilgi görmüştür. İntihar eden bir sanatçıysa ölümü de mutlaka
sanatsal olur. Kurt Cobain ardında son derece duyarlı bir mektup bırakır.
Marilyn Monroe'nun intiharı sır perdelerinin ardına gömülür, Nilgün Marmara
sadeliği seçer ama ardında bıraktığı eserleri tartışmalarla devam eder, en
yakın tarihte intihar eden Robin Williams ise ardından bir sürü cevapsız soru
bırakır ve bu liste uzar gider.
Oysa
intihar eden kişi sıradan, sade bir kişi ise sebebi de sıradanlaşır. Zavallı, aciz, güçsüz olarak görülür. Ne ünlülerde
olduğu gibi methiyeler dizilir ardından, ne sevgi mesajları yağar sosyal
medyadan, ne de adına şiirler yazılır. Depresyondaydı, sevdiği kızı alamadı,
iflas etti, hayatta hiçbir istediği olmadığı için mutsuzluktan intihar etti
denilerek, ölüm şekli kınanarak, üzerine
serpilen toprakla unutulup giderler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder