Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Büyüyünce Ben Anne Olacağım



                               Ceyda’ya

Ben bir zamanlar çocuk olmadım Ceyda
Bebeklerim de olmadı saçlarını tarayacak
Üstelik taranacak saçlarım yoktu
Onlar da çocukluğum gibi darmadağın ve kısacıktı
Öyle uygun görmüştü babam
Oğlan tıraşıyla dolaştım yıllarca
 Erkek Fatma derlerdi bu yüzden
Gülerek geçiştirirdim arkadaşlarımın bu şakalarını
Ben gülerek geçiştirmeyi her acıyı
İlk o yaşlarda öğrendim

Belki  saçlarım uzun olsa bunca şey gelmezdi başıma
Annem, kızım diye kucağına alır,
Saçlarımı tarar, okşar severdi beni
Severdi, değil mi Ceyda
Uçsuz bucaksız yulaf tarlalarına atmazdım o zaman kendimi
Anne diye sarılıp ağlamazdım otlara, canım her yandığında
Mutsuzluğumu koynunda büyütmez
Bu yaşta bile, anne denilince
O yeşil saçlı üvey anne gelmezdi aklıma

Ceyda’m sen benim çocukluğum, yazgımın tesellisisin
Bebeklerinin saçlarını tarayıp onlara ninniler söyledim seni uyuturken
İlk seninle gittim lunaparka, doya doya ip atladım
Koştum sokaklarda deli gibi, top oynadım
Sen büyürken ben çocuklaştım
Bu yüzden iyi anne olamadım
Ama saçlarını daima uzattım
Taradım, ördüm, okşadım, sevdim
Ben seni çok sevdim Ceyda
Bir yulaf tarlasını kendine anne yapmayasın diye
Ben her acıya göğüs gerdim

Bir krematoryum vardı içimde
Gözyaşlarımı odunum yaptım
Anne diye sarıldıkça siz bana
Tuttum o ateşte size patates kızarttım
Ben yaşadığım her gün yandım Ceyda
Dokununca siz bana bir musikar gibi yeniden canlandım
Kulağınıza sevgi dolu şarkılar fısıldadım
Mutlu anneler gibi şişleri elime alıp örgüler örmeye başladım
Bir ters bir düz ilmekler attım, bir ters bir düz gitti hayat
Düşüp düşüp yeniden kalktım

Ben hiç çocuk olamadım Ceyda, ama
Büyüyünce ne olacaksın diyenleri
“Anne olacağım” diye cevapladım
Büyüdükçe siz günden güne
Ben hep bir çocuk olarak kursağımda kaldım
Yutkundum gitmedim
Kustum çıkmadım
Yumru gibi oturdum kendi boğazıma
Ses tellerimde taşıdım o çocuğu yıllarca
İşte bu yüzden çok kırılgandım
İnsan kendine batar mı Ceyda?
Ben kendime saplanan bir bıçaktım
İnsan kendini ölmeye adar mı?
Ben dünyaya ölmesi için gönderilmiş bir adaktım

Affet beni çocuğum, affet beni çocukluğum
Ben yaşamayı başaramadım
İçimdeki o krematoryumda sizi de kendimle yaktım

Şimdi size çok uzaklardan sesleniyorum;
Sarılın bana, sesinizle, kalbinizle sarılın
Canlandırın içimdeki o dev kuşu, o musikarı
Yaşamak istiyorum sizinle, susmasın hayat denen bu şarkı
Söz veriyorum yaşadıkça büyüyeceğim
Söz veriyorum, büyüyünce ben anne olacağım


                                                               24.07.2016

21 Temmuz 2016 Perşembe

Tanrı ile Konuş/ma



yoksa ben kırk yıldır tutulan bir sevgisizlik orucu muyum
söylesene Tanrım, ben hangi günahın sonucuyum
gülse bir gün yüzüm, kefaretim kaç yıl mutsuzluk eder 
işine karışmak gibi olmasın Tanrım 
dersimi aldım, bu kadar acı yeter

kahrımdan ölmedim çok şükür
ama çağırdım Azrail’i bir kaç defa
sayısız gidiş gelişlerimde gördüm Tanrı’yı 
ve şöyle teşekkür ettim ona;
bize verdiğin intihar yetisi için hamd olsun sana
hişt, çaktırmayın, belki de Tanrı
bu iyi halden artık beni sever

herkesin acısı kendine büyükmüş
ve her acı sahibini kahraman yaparmış kendi gözünde
sen acıdan ölsen de kime ne!
Tanrım, bu kadar işte, duyarsızlaştık acıya 
sahipsiz bırakma bizi, arada bir bak aşağıya

anlaşılmak istiyorum Tanrım ve sevilmek senin tarafından
bu yüzden küçükken oyunlarımda çok insan öldürmüştüm
sen görmüştün ve bana çok gülmüştün
senin güldüğünü bir tek o zaman görmüştüm
Tanrım, üfle ruhundan o insanlar dirilsin
Tanrım söyle Tanrı’na seni bir daha güldürsün

17 Temmuz 2016 Pazar

Sizi Beklerken

siz gelin
üstü başı büsbütün hayal,
yorgun ve yoksul bir kızın hüzünlerini getirin bana
sustuğuma bakmayın
çünkü konuşulanlardan bana ne diyor içimdeki biri
ancak yabancı bir evin duvarındaki saatin
kadranında duyulabilir sesim
boşuna heveslenmeyin
saat kadranında olmakla zamanı yakalamak mümkün değil
çünkü duvar saati çoktan öldürmüş kendini

sakın üstünüze gelmesin ayrıntılar
şeytan ayrıntılarda gizlidir dese de birileri
hayır! Aynalarda gizlidir Şeytan
bu yüzden sıkılgandır bir yanım
bir yanım aynalara dönemez yüzünü


geri dönmüyor savrulan çığlık
ve katilini ele vermiyor hiçbir kadın
bir düşüncenin açmamış çiçekleriydi ömrümüz
vakitsiz soldurulan avuçlarımızda
düğümlendi gırtlağımdaki hece ve ezbere okundu şiir
şimdi cenaze törenlerinin ne önemi var
yitip gitti hepsi bir daha gelmemek üzere
gözümün yaşıyla onların üstünü ben örttüm
sessiz ve derinden “git” demişti biri “git ve kalan ömrünü yaşa”
bir denizaltı gibi torpidolarımı boşalttım o gün, o son mezarda
kim bilir kaçıncı kez elimden oyuncaklarımı alacaktı bu şehir


eskimeyi seçmiş bir kadın var karşınızda
elleri birbirine dolaşır hesap sorsanız; söz biter
müzik susar birdenbire ölüm yeniden tanımlanır
ne anlatabilirdim ki size ölümden başka/siz ne anlardınız
arkandan ağıt yakacak yok diyor içimdeki ses
oysa herkes biliyor hayat iki dudağımın arasında
ah, konuşmama izin verselerdi eğer
nasıl da kusar çıkarırdım yaşamı şişmiş karnımdan

ben yine bir hata yaptım- ama nerede
çoktan eskimiş bir masalı size yeniden anlatmış olabilirim
belleğimdeki habis bir resmin ayrıntısız gölgesinde
tanıdık yüzler arayabilirim
ismini alnıma yazdığım bir yüzü sırtımda taşıyabilirim yıllarca
aykırı düşler kurabilirim uykusuz geceler geçirdiğim yatakta
gece karanlık ki her zamankinden daha karanlık anımsananlar
siz gelin, mutlu bir çocuk sevinciyle uyanabilirim tüm kâbuslardan

siz gelin, serinkanlı sözler verebilirim size
bundan sonra her şey mümkün

15 Temmuz 2016 Cuma

Kırkıncı Yaş

yirmi sene önce çıkan yirmilik dişim
neredeyse döküldü dökülecek avuçlarıma
ah, ne kadar da geç kaldım
yaşama ve aşka

14 Temmuz 2016 Perşembe

Toprak ve Çocuk





Çocukken hiç oyuncağım yoktu ama 
Sihirli bir değneğim vardı
Eşelerdim toprağı onunla her fırsatta
Evler çizerdim, çocuğu, annesi ve babası olan evler
Koşarak gidilirdi çizdiğim evlere 
Oysa ben eve hiç gitmek istemezdim

Çocuk olmak büyülü bir şeydi
İstediğim her şeye sahip olurdum anında
Çizerdim silerdim, yapar bozardım
Topraktan gelip, toprağa gideceğimizi bilmeden
Ben her gün ona koşardım

Olmayan misafirlerime topraktan fincanlarımla kahveler yapardım
Yemekler hazırlar, otlardan salata koyardım önlerine
Yatıya kalmaya ikna ederdim her geleni
Uyuyunca misafirler, birinin koynuna girip yatardım
Çünkü ben yalnızlıktan ve karanlıktan çok korkardım

Çocuk olmak güzeldi
Bir soğan almam için gönderirdi annem komşuya
Öğretmenim çıkarma işleminde bir onluk için
Hiç eli boş dönmezdim
O yüzden toprak evlerime hep komşularımızı davet ederdim

Annem sevgi dilinden ninniler söylemezdi
Babamın şefkatten yoksun eli gezmezdi başımızda
Elsiz babalar yapar
Dilsiz anneler çizerdim çamurdan çocuklarıma
Çocuktum, gene de inandırırdım kendimi
mutlu bir aile olduğumuza



Bir gün toprak gerçeği fısıldadı kulağıma
O gün öksüz kaldım

12 Temmuz 2016 Salı

Tadı Kaçan Şiir


içinden kuşlar geçen bir şiir yazmak istedim
gökyüzünü taradı ucu kanlı namlular
çiçekler henüz dalında taptazeyken
tomurcuğa duran düşler kurmak istedim
hepsini kökünden söküp attılar

çocukluğumdan bahsetmek istedim
çiçekli entarisi ve yemenisinden annemin
yüzündeki morluk dışında başka renk bilmeyişinden
saklandı tüm sözcükler
tadı kaçtı şiirimin


ıslak bir mutfak bezi, kokuşmuş hayat
yatırdım onu arı düşlerime kırk yıl
kırkladım, kırk tas suyla
gene de paklanmadımm

bıraktım sonunda dünya meşgalesine kendimi

evi temizle yemek yap çocuklara bak
evi temizle, yemek yap, çocuklara bak
evi temizle, yemek yap çocuklara, bak!


yirmi dört parça huzur takımı olsa, elbette alacaktım
ben de, fiskos masasının üstüne mutluluğu koyacaktım
beş çaylarında kesme bardaklarda neşeyi şakırdatacaktım
başarabilseydim hayatla sevişmeyi
ıslak saçlarımı komşulara nispet yaparak savuracaktım



ütüleyecektim yüzümdeki her kırışığı
çizikler arasında sıkışıp kalmayacaktım


tüm bunları yazmasam şiirimin tadı kaçmayacak
size kuşlar ve çiçekler sunacaktım
kopmayacaktı size sözcüklerden attığım kement
bu şiir gibi yarım kalmayacaktım

11 Temmuz 2016 Pazartesi

Nilgün Marmara'ya


ertelenmiş bir intiharım ben
her şey güzel olacak yalanına inanan
ve kendime saplamak için tuttuğum
paslı bir bıçaktır yaşam
nefes aldıkça kanatan
aşkları orgazmlarından kısa süren insanlar!
neden tutuyorsunuz beni?
bırakın düşeyim kendimi dünyanın nüfusundan
kirli hesaplarından
ve kirli ellerinden tanrının
taşınmaz bir hal ekidir yaşam
sürükleyerek ardımdan götürdüğüm
durup durup eksilttiğim
dürüp büktüğüm
bir hesap defteridir ömrüm
zengin bir kaynak gibi akar
hevesim kursağımdan içeri
bırakın onlara gömüleyim
gözlerim ölü kuşlar cehennemi
büyüyen bir ölüm var karnımda
hevesle beklediğim
suyum geldi, kurudu yaşam
bırakın bir avazda öleyim
Fatoş Kara

2 Ekim 2014 Perşembe

Annem ve Hayat




                                                 Önce rahminden kopardı beni
                                                 Sonra memeden kesip attı
                                                 Doyamadan kucağına, kaldırıp dünyaya fırlattı
                                                 Hep terk etmeleri öğretti annem bana
                                                 Sevip sarılmak yoktu tabiatında 
                                                 Şimdi sarılmayı denesem de hayata
                                                 Onun kızıyım ben, ondan kalan kötü bir kopya