Kıçımıza şaplağı yiyerek doğduğumuz o ilk
an. Annemiz ve bizim için bitmeyen
geceler. Her ağlamada süt vermeler, kucağa almalar, sallamalar… Acaba gazı mı
var şüphesi, bir yeri mi ağrıyor endişesi. Kucaktan kucağa, sevilerek geçirilen
bebeklik evresi. Anlamaya çalışan, soran gözlerle bakılarak geçirilen iki yıl.
Konuşma çabası, yeni kelimeler öğrenme hevesi, büyükler tarafından sevgiyle
karşılanan, gülünen, yanlış kurulan cümlelerin hoş edası…
Okul denen hapishanenin açılış günü... Yeni
ayakkabı, çanta ve önlükle ilk okul heyecanı. Sınıf atladıkça yaşanan
karşılıklı heyecanlar, çıkan ilk ergenlik sivilceleriyle birlikte aile
hegemonyasına baş kaldırmalar. Yaşanan ilk platonik aşklar. Ellerin titrediği,
yüzlerin kızardığı bakışmalar. Kalbin pır pır atma zamanları, el ele dolaşma
anları. Bunalıma sahip olma hakkı, asilik dönemi, bireyselliği elde etme
savaşı. Aileye başkaldırma; ilk yalanlar, saklı içilen biralar, kaçamak
tüttürülen sigaralar…
Biz büyüdükçe büyüyen gelecek kaygıları.
Adam olunup olunamayacağına karar verilen o büyük sınav. Politik düşüncelere
akıl yormalar, idealler,ideolojiler, ne üdüğü belirsiz olan şeyler uğruna göze alınan
fedakârlıklar. Genç kızlıktan kadınlığa
atılan adımla birey olma kavramı arasında pişirilen yemekler. Evlenecek
helal süt emmiş kız bulma arayışları…
Diğer taraftan gayri resmi eğitimlilerin
kahve köşelerinde memleketi kurtarma tartışmaları. 68 kuşağına özentilerinin
özeti, kurumların işlerini görmediğini bilme erdemine ulaşma başarısı. Vakit
geçirme mantığı ile bir araya gelinip,
başka özgürlüklere terfi etmeyi isteme hastalıkları. Büyüme hacmine
kapılarak para kazanma arzusuyla iş bulma girişimlerinde karşılarındaki varlığa
yaranma çabaları.
Kurulan yuvalar. Mantık zincirinde zorla
sürdürülen evlilikler. İhanetler. Boşanmalar. Kaybolmaya başlayan hayatlar. Yapmak
istedikleriyle değil yapabildikleriyle yetinme antrenmanları. Güçsüzlük. Yorgunluk. Yılgınlık.
Yola çıkarken seni başarılar diyarına
götürecek, sana çok büyük mutluluklar vaat eden ideallerin yerle bir oluşunu
umutsuzca izlemenin acısı. Her şeye rağmen yaşama tutunma çabası. Kaçamak mutluluklar, sigara, alkol, seks,
üçkâğıtçılık, yiyip içme, hayallerden vazgeçmeme, tanrıya bugün ki gün için
şükretme…
Farkına varamadan geçen yıllar. Yaşlılık.
Torun sevme sefası, “ben sizin
yaşınızdayken…” terminolojisi. Gerçekleşmeyen hayalleri sözcüklerle yaşatmanın
yolları, aileye karşı üstlendiğimiz sorumluluk denen kamburun günden güne
ağırlaşması. Pişmanlıkların verdiği kalpte ritim bozukluğu, ruhsal sorunların
yarattığı uykusuz gecelerin yorgunluğu, acı ve mutsuzlukla uyanılan sabahların
mahmurluğu.
Ve nihai son: teneşirde yatarken kendin
için yaşamışçasına, çok mutlu olmuşçasına gülümseyerek verdiğin, senden geriye
kalan o son poz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder