22 Eylül 2014 Pazartesi

HER ŞEYİN ZAMANI VAR

İncil Vaiz 3’de şöyle der;

Her Şeyin Zamanı Var
        Her şeyin mevsimi, göklerin altındaki her olayın zamanı vardır.
Doğmanın zamanı var, ölmenin zamanı var.
       Dikmenin zamanı var, sökmenin zamanı var.
Öldürmenin zamanı var, şifa vermenin zamanı var.
      Yıkmanın zamanı var, yapmanın zamanı var.
      Ağlamanın zamanı var, gülmenin zamanı var.
      Yas tutmanın zamanı var, oynamanın zamanı var.
      Taş atmanın zamanı var, taş toplamanın zamanı var.
      Kucaklaşmanın zamanı var, kucaklaşmamanın zamanı var.”

Zaman mıdır bizi değiştiren yoksa biz miyiz zamana şekil veren?

Zaman kavranması en güç şeylerden birisi değil midir? Oldukça değişken, bir su damlası kadar akışkan, yoğun bir sis kadar durağan ve bazen de bir yağmur bulutu gibi patladı patlayacak olan…

Beklediğiniz bir şey varsa geçmek bilmeyen, mutlu ve tasasız yaşadığınızda yanınızdan
koşar adımlarla geçen. Upuzun, sonsuz bir yoldur zaman ve bizim bu yolda yürüyebildiğimiz ise sadece birkaç adımdır. Şanslı olanlar -belki de onlara göre şanssızlık- uzun yaşayanlar birkaç adım daha fazla yürürler bu yolda.

Geçmişin sonsuzluğundan geleceğin sonsuzluğuna uzanır zaman. Çoğumuza göre bu süre içinde yaşadıklarımız kendi elimizdedir, kendimiz şekillendiririz bize verilen zamanı, kimimize göre ise her semavi dinde olduğu gibi kadere teslimiyet vardır. Yaşanan her şey kaderin bir tecellisidir ve önüne geçilemez. Burada kaderden daha önemli olan şey kaderciliktir.  Çünkü kaderci olan kişinin hayatla başa çıkması daha kolaydır. Onlara göre her şey ta başından itibaren belirlenmiştir ve belirlenmiş bir hayatı yaşamak düşer onlara. Yaşadıklarından, yaptıklarından kaderci olmayanlara göre büyük ölçüde sorumluluk duymazlar, kader deyip geçerler.

Bir tarafta kadere inanan insanlar varken diğer tarafta kadere inanmayan anlık kararların ve basit tesadüflerin hayatın akışını nasıl değiştirdiğiyle ilgilenmeyen, günübirlik yaşayan bir sürü insan var. Kimisi tanrıya ve kadere inanıyor ve hayatın akışını sorgulamıyor, diğerleri ise hiçbir şeye inanmıyor ve  hayatın akışında sorgulamaya değecek bir şey olmadığını düşünmeden yaşıyor; o insanlara göre hayatın akışını düzenleyen hiçbir şey yok, her an her şey değişebilir ve buna şaşırmamak gerek.Yani bir taraftan inananlar bir taraftan inançsızlar… Her iki taraf da anlık kararların ve  tesadüflerin hayatlarımız üzerindeki o muazzam  etkisi üzerine düşünmeyi reddediyor.

Peki ya saylarının çok az olduğunu düşündüğüm, benim gibi arada kalmış insanlar? Tam olarak neye inandığının bilincine varmadan bir şeye inanan insanlar?... Kadere inanmakla inanmamak arasındaki o ince çizgide duranların çoğu işte  bu gruptan geliyor ve basit tesedüflerin ve anlık kararların ne kadar çok şeyi değiştirdiğini düşünen insanlar da bu gruptan çıkıyor.

Zaman demiştik değil mi?

Kalabalık bir dünya, karmaşa, katledilen onca insan, yaşanmış ve hala yaşanan onca savaş, yıkılan onca krallık, elden ele dünyayı dolaşan o kirli paralar, yazılmış ve yazılacak olan onca kitap, kırılılmış binlerce kalp, mutlulukla şerefe kaldırılan kadehler, belki bir sahibi bile olmayan mezar taşları, gökyüzüe uzanan ağaçlar, hergün doğup batan güneş,  doğan onca bebek, gömülmüş veya yakılmış onca beden, acı, hüzün ve gözyaşıdır zaman. Birbirini izleyen hiçbir dakikası birbirine benzemez. Bizi şaşırtan, kandıran kendine bağlayandır zaman. Onun değişkenliğinde bazen şaşkınlıkla, bazen kederle, bazen de mutlulukla dönenir dururuz.

Acınılası bir çabadır bizimkisi, varolmak için verdiğimiz bir çaba. Zaman önümüzde çatal dilli bir yılan gibi uzanıp gider ve kimbilir kaç kişi bu acımasız zaman denen yılanın zehriyle ölüp gitmiştir. Zaman bazen de çıkışı olmayan bir labirenttir. Ve biz çıkış yolunu hiç bulamayız. Geçmişimizle gitgide uzaklaşan hatıralar, geleceğimizin belirsizliği ile, bilinçli ya da bilinçsiz zamana sahip çıkmaya çalışırız. Nafile bir çabadır bizimkisi. Zamanı asla kontrol edemeyiz, yaşadıklarımızı da öyle… İşte bu noktada kaderciler kaderin insafına bırakır kendini, kadere inanmayanlar ise önüne çıkan her zorluğu hayatın akışına bırakıp yaşarlar.

Peki ya benim gibiler?

Tam olarak neye inandığının bilincine varmadan bir şeye inanan insanlar?..
Kadere inanmakla inanmamak arasındaki o ince çizgide duranlar, basit tesedüflerin ve anlık kararların ne kadar çok şeyi değiştirdiğini düşünen insanlar?..

Onlar zamana nasıl karşı koyacaklar, nasıl yaşayacaklar zamanı?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder