Markete ya da pazara her gittiğimde gözlerim
önce mantarları arar. Bakınırım uzun uzun, mutlaka bulurum sonunda. Öylece
dururum karşılarında, gözlerimde çocuk gülüşlerimle, dalarım çocukluk
anılarıma.
Büyümenin acıları da büyüteceğini bilmediğim
yaşlardayım o zamanlar…Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor
dışarıda. Biz ise pencerenin ardında yağmurun dinmesini, dışarıya oyun oynamak
için çıkacağımız anı bekliyoruz kardeşlerimle. Sonunda hiç dinmeyecekmiş gibi
yağan yağmur diniyor ve fırlıyoruz sokağa… Birkaç arkadaşımız daha yağmurun
dinmesini fırsat bilip annelerinin, “ sakın çıkmayın, üstünüz başınız çamur
olacak” ihtarına kulak asmadan çıkmışlar dışarıya. Hep beraber koşup
oynuyoruz, o yaşlarda her şey mutlu
ediyor bizi; amaçsızca koşmak bile...
Yağmurdan sonraki o toprak kokusunu hala
anımsıyorum, hala burnumda o unutamadığım eşsiz koku. Derken güneş doğar ve
gökkuşağı belirirdi aniden. Bunun ne demek olduğunu hepimiz bilir ve sevinçle
etrafa bakınırdık. Hep bu yağmurların ardından, gökkuşağı kendini gösterdiği
ilk andan sonra çıkıverirdi mantarlar. Aman Allah’ım! Her yer bir anda bembeyaz
oluyor, nasıl da çabucak patlayıveriyorlar topraktan! Önce görenin, önce onu
alanın oluyordu çıkan her mantar. Tabii kavgalar da olmuyor değil! “Önce ben
gördüm, tam ben alacakken sen beni ittin. O benimdi…” O zamanlar ki tek
derdimiz, hangimizin daha çok mantar topladığı oluyor, ileride başka dertlerimizin
olacağını hiç düşünemiyorduk o yaşlarda. Topladığımız mantarları eve getiriyor,
pişirilmesini bekliyorduk sabırsızlıkla. Sobanın başında mantarların pişmesini
beklerken bir gün büyüyeceğimizi, birbirimizden uzaklaşıp yabancılaşacağımızı
ve mantar topladığımız o günleri düşünüp o zamanlar ne kadar mutlu olduğumuzu
unutacağımızı aklımızın ucundan geçirmiyoruz. O zaman ki tek derdimiz büyümek.
Büyüdükçe, yaşça bizden daha büyük arkadaşlarımızın bizi itip kakmasına izin
vermeyecek kadar güçlü olacağımızı, en çok mantarı kendimizin toplayacağını ve
bu sayede daha mutlu olacağımızı sanıyorduk. Ne büyük yanılgı!
Şimdi, büyükçe sorumluluklarımızın, dert ve
kederlerimizin de büyüdüğünü yaşayarak gördüğüm, Cahit Sıtkı’nın sözünü ettiği o, ‘yolun
yarısı’nı da 5 yıl önce geçtiğim yaştayım, ama nerde mantar görsem çocukluk
anılarım gelir aklıma. İşte o zaman ‘’keşke!”derim ‘’keşke! Büyümeyi o kadar
çok dilemeseydim o yaşlarda. Keşke, en az mantarı ben toplasaydım ve hep çocuk
kalsaydım!”
Biliyor musun, şimdi ne zaman yağmur yağsa o
günlerdeki toprak kokusu gelir burnuma. Nerede mantar görsem, özenle arşive
kaldırdığım eski bir fotoğrafın negatifleri gibi çekip çıkarırım çocukluk
anılarımı, bakarım doya doya. Ve biliyor musun, o günlerden sonra ne
gökkuşağını ne de güneşi gördüm. Sadece sağanak yağmurlar hüküm sürüyor
hayatıma. Mantarlar ise ya market raflarında ya da pazar tezgâhlarında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder