Gözlerimi
açıyorum, her taraf zifiri karanlık.
Eminim
bu bir kâbus değil, çünkü kâbus bile bu kadar karanlık olamaz.
Kaç
saattir burada, bu şekilde yattığımı bilemiyorum. Bir an belimin kopmuş olduğu hissine
kapılıyorum, belden aşağı yanım yok olmuş sanki. Kıpırdamaya çalışıyorum ama
mümkün değil, öylesine acı çekiyorum ki kıpırtısız bir şekilde karanlığa
dikiyorum gözlerimi. Ürkütüyor beni karanlık.
Bir
an çocukluğum geliyor aklıma. Çok korkardım o zaman karanlıktan. Özellikle de
yağmurlu günlerde şimşek çakarken. Annemin yanına gidip korkularımı dile
getirmek, beni sakinleştirmesini istemek arzusu duyardım ama hiçbir zaman
yapamazdım. Çünkü annem çocukça korkulara anlayış gösterecek duyarlılıkta bir
kadın değildi. O yaşlarda öğrenmiştim yalnızlığı, korkularımla yalnız başa
çıkmayı. Korkularımla başa çıkmanın kendimce bir yolunu bulup perdeyi aralayarak
her şimşek çakışta etrafın nasıl da aydınlandığını görmeyi eğlenceli bir oyun
hale getirmiştim kendimce. Zamanla bu oyun hoşuma da gitmeye başlamıştı. Her tarafın
bir anda aydınlanması müthiş bir haz veriyordu. Şimşeğin çıkardığı o korkunç
sesi ise Allah’ın insanlara kükremesi, varlığını bu şekilde fark ettirmek istemesi
olarak düşünüyordum. Ben daha çocuktum, Allah’ı kızdıracak bir şeyler yapmış
olamazdım. Komşuların bahçesinden erik çalmak ve annemin bazı sözlerini
dinlemeyip yaptığım yaramazlıklar dışında günahım yoktu. Allah bunun için bana
kızmış, kükremiş olamazdı elbette. O yüzden bu kükremeyi kendi üstüme alınmayıp
korkularımı böylece yenmiştim. Hatta bazı yağmurlu gecelerde şimşek çakarken
saklıca dışarı çıkıp o müthiş anı izlediğim bile oluyordu.
O zamandan
bu geceye kadar ilk kez karanlıktan korkmuştum. Duyduğum bu korkuya anlam
veremiyordum. Bir kâbus görerek mi uyandım, onun mu etkisiyle böyle korkuyorum
diye düşündüm ama ne bir rüya ne de kâbus görmüştüm. Sadece belimdeki acı ile
uyanmıştım. Baktığım karanlık büyüdükçe büyüyor beni içine çekiyordu. Böyle
korkular duyan kadınların kolunu uzatıp yanındaki adamı uyandırması, onun ışığı
yakarak ve sarılıp sakinleştirerek korkularını gidermesini belki de ilk kez
kıskandım. Gurur duyduğum yalnızlığım bu gece canımı acıtmaya başladı. Ah, keşke
kalkıp ışığı yakacak biri olsaydı yanımda!
Sonra
yan odada yatan kızım geldi aklıma, ona seslenmek istedim ama çenem kilitlenmiş
gibi. Bana ait olmadığına yemin
edebileceğim hırıltıdan başka ses çıkaramadım ağzımdan. Bir anda ayakucumda
şarjda takılı telefonumu anımsadım. Belki kendimi zorlayabilirsem ona
ulaşabilir, kızımı arayarak uyandırabilirim diye düşündüm. Belimdeki acı
dayanılmaz bir hal alıyordu kıpırdamaya çalıştıkça. Bütün gücümü toplayarak,
çektiğim acıyı duyumsamamak için başka şeyler düşünerek, yatakta sürünerek
telefonuma ulaştım. Tam kızımın numarasını çevirecekken, ona bunu yapmaya
hakkım olmadığını düşündüm. Yan odada yatan annesinin telefonla aramasının
ardında ciddi bir sorun olacağını düşünüp korkacak, hem sabah işe gidecek,
uykusu bölünsün, uykusuz kalmasın istedim. Rehberime baktım konuşacak, korkumu
bana unutturacak bir isim aradım ama kimseyi arayamadım. Kimseyi o kadar yakın görmedim
kendime. Telefonun el feneri olduğunu hatırlayıp onu açarak karanlığı bir nebze
de olsa aydınlattım Korkum biraz da olsa
azaldı. Belimdeki acı hala dayanılmaz. Bu acıyla sabahı edemeyeceğimi
biliyorum. Var gücümle kendimi zorlayarak, sürüne sürüne kalktım yataktan. Duvardan
tutunarak önce ışığı açtım ve sonra el feneri yardımı ile salona gidip oranın
ışığını açtım. İlaçlarıma ulaşınca zafer kazanmışçasına mutlu oldum. Ağrı
kesici, kas gevşetici ilacımı ve belime sürmem gereken jeli alıp gene duvara
tutuna tutuna mutfağa gidip su alarak ilaçlarımı içtim. Jeli de sürdükten sonra
tekrar odama döndüm. Bu sefer ışığı kapatmadan yatağıma girip ve uzun süren
düşüncelerin ardından uykuya daldım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder