24 Eylül 2014 Çarşamba

AŞK BiR iKTiDAR SAVAŞI MIDIR YOKSA?

Annemim sözünden hiç çıkmazdım ufakken. Beni döver diye korktuğumdan, beni tuvalete kapatmasından ya da dışarı atarak eve girme cezası vermesinden dolayı değil. Beni artık sevmeyeceğinden korkardım. O zamanlar kâbusların en büyüğü buydu benim için. Yaramazlık yaptığımda annemin gözlerinde gördüğüm birkaç dakikalık o soğuk bakış nasıl da içimi ürpertirdi. Yalnızlık duygusuna kapılırdım hemen. Babamın bizi zaten sevmediği kanısına kapılmış, beni tek sevenin annem olduğunu düşünerek onun sevgisini kaybetmekten korkar olmuştum. Yaramazlık yaptığımda çoğu zaman başımı öne eğer, annemle göz göze gelmemeyi seçerdim bu yüzden.

Sevmediğim insanlara kafa tutmak kolaydı hayat boyu ama sevdiğim birinin soğuk bir bakışı ya da sözü beni yerle bir ederdi. Hep sevdiğim o kişiyi kaybetme korkusuna kapılıp içten içe yalnızlık duygusuna bürünürdüm.

Hayat benim için tersten işledi. Yaşıtlarım okula giderken, sokaklarda koşup oynarken, belli bir yaştan sonra sevgilileri ile el ele dolaşırken ben evde iki çocuğuma bakıp büyütmek zorundaydım. Bunların hiç birini zamanında yaşayamadım.

37 yaşından sonra bu özgürlüğümü kazandım. Sevgililerim oldu, uğruna ölümü göze alacak kadar sevdiklerimdi onlar.  Ağızlarından çıkan her kelimeyi tartıp düşündüğüm, onları incitip üzmekten korktuğum, ufak bir göz kırpışlarında telaşa kapıldığım, sevgilerinden yoksun kalmaktan korktuğum… Öylesine söylenmiş bir sözü bile saatlerce hatta günlerce kafamın içinden geçirdiğim, olumlu olumsuz anlamlar çıkarıp kendimi suçladığım zamanlar oldu. Onun gözlerinden akıveren ilgisiz bir bakış içime küçük zehirli oklar gibi saplandı daima. Sonra üzerimizdeki en büyük iktidarı sevginin ve aşkın kurduğunu fark ettim. Kendimi suçlamaktan vazgeçtiğim, sevgi’li’siz de yaşayacağımı anladığımda, onların bana yaptıkları zulmü, sevgiye açlığımı nasıl da suistimal ettiğini gördüm ve terk ettim onları.

Terk etmek de terk edilmekle aynı etkiyi yaratıyordu toplumca. Açıklama yapmaktan kaçındım, derdimi anlatamadım, utandım, yerlere yapışarak ağladım. Bana böylesine acı çektirme gücünü başkasına nasıl verebilmiştim, uzun uzun sorguladım. Neden bir ilşkinin bitmesi, istemediğin, mutlu olmadığın, yok sayıldığın biriyle yaşamak zorunda olasın ki? Neden biten bir ilişkinin ardından suçlu senmişçesine bir kedi yavrusu gibi kaçıp saklanma gereği duyasın ki?

Sonra bunlarla savaşmayı da başardım. Söylenenleri yok saymayı, yalnızlığından yararlanmaya kalkışan kirli bakışları görmemeyi, kendimi yalnız ve sevgisizken de var edebilmeyi… Aşkın büyüsüne kapılan kadının, erkeğin kendi üstünde bir iktidar kurmaya çalıştığını da işte o zamanlar fark ettim. Evet, erkekler tarafından aşk bir iktidar savaşıydı daima ve ben bu savaştan geri çekilmeyi tercih ettim.

Aşık olduğunuz zaman bütün savunma mekanizmanızın stop düğmesine basıveriyorsunuz ve birileri sizinle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamaya başlıyor. Bu mudur aşk?
Yoksa kendimizi çıplak, savunmasız, silahsız ruhumuzla önüne koyuverdiğimizde bizi düşman gibi karşılamayıp –sevgilimiz, kocamız, her kim ise- sevgisiyle sarıp sarmalayan mıdır?

Neden bizi üzüp inciten, varlığımızı değersizleştiren insanlara âşık oluruz? İçimizin kuyusuna düşüp de boğulmayan biri ile daha mutlu olabiliriz oysa. Peki, onu nasıl tanıyacağız? Gördüğümüzde onun o olduğunu anlayabilecek miyiz?


Herkes herkese âşık olabilir nihayetinde. Ne mutlu doğru insanı bulabilene, bulamayanlar ise gücü yeten yetene…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder