7 Mart 2020 Cumartesi
18 Eylül 2016 Pazar
Aşk ne midir?
Ten midir ruhu şekillendiren, ruh mudur teni yönlendiren?
Erotik çağrıların en içten tenorudur ten. Binlerce yıldır özgürlüğün diliyle konuşur. Her bakışta, her dokunuşta, her yatakta kendini yeniler. Köleliğe başkaldırır tecavüze uğramadığı sürece. Satılmadığı ve satın alınmadığı sürece bedeli yoktur. Anıların ve anların en büyük yaratıcısıdır ten. Sahipsizliğin sahibidir ten, bizi kendiyle sarıp kuşatan…
Daha bilinmeyen kaç tane hazla buluşacağı belli olmayan ten, belki de ruhun aleti olan masum bir suçludur aslında.
Ten midir ruhu şekillendiren, ruh
mudur teni yönlendiren?
13 Eylül 2016 Salı
Hiç kimse miyim, bilmem ki neyim
Borges, Shakespeare'in kendi içinde aslında hiç kimse olmadığından bahseder. Oyunculuk kariyerinin başlamasının ardında yatan tek neden ise diğer insanların "hiç kimse" olduğunu anlamasınlar diye "başka birisiymiş gibi yapma" alışkanlığını geliştirmesidir, ona göre. Oyunculuk, kaderin Shakespeare için hazırladığı meslektir..."Sahnedekinin başka birisi olduğuna inanırmış gibi yapan bir insan topluluğunun önünde o başka birisiymiş gibi yapan oyuncu'nun mesleğini " Borges, Shakespeare'in oyun yazmaya başlamasını da bu lanetten kurtulmaya çalışmasına bağlıyor. Yeni karakterler yaratarak, değişik kişiliklere bürünüyor ve "gerçekliğin bütün yüzlerini" tüketiyordu
Oyuncu olan, hiç kimse olduğunu saklayan, her gün türlü oyunlar oynayan sadece Shakespeare midir? Her gün, her insan isteyerek ya da istemeyerek türlü oyunların bir parçası olmuyor mu? Patronlarımıza yaranmak, ebeveynlerimizi memnun etmek, arkadaşlarımızla uyum sağlamak, akrabalarımıza, komşularımıza aykırı düşmemek için ufak oyunlar oynamak zorunda kalmıyor muyuz? Ya da bazen kendimizden kaçmak, kendimizi kandırmak, olmak isteyip de olamadığımız insan olabilmek için rol yapmıyor muyuz?
25 Temmuz 2016 Pazartesi
Büyüyünce Ben Anne Olacağım
Ceyda’ya
Ben bir zamanlar çocuk
olmadım Ceyda
Bebeklerim de olmadı
saçlarını tarayacak
Üstelik taranacak saçlarım
yoktu
Onlar da çocukluğum gibi darmadağın
ve kısacıktı
Öyle uygun görmüştü babam
Oğlan tıraşıyla dolaştım
yıllarca
Erkek Fatma derlerdi bu yüzden
Gülerek geçiştirirdim arkadaşlarımın
bu şakalarını
Ben gülerek geçiştirmeyi
her acıyı
İlk o yaşlarda öğrendim
Belki saçlarım uzun olsa bunca şey gelmezdi başıma
Annem, kızım diye kucağına
alır,
Saçlarımı tarar, okşar
severdi beni
Severdi, değil mi Ceyda
Uçsuz bucaksız yulaf
tarlalarına atmazdım o zaman kendimi
Anne diye sarılıp
ağlamazdım otlara, canım her yandığında
Mutsuzluğumu koynunda
büyütmez
Bu yaşta bile, anne
denilince
O yeşil saçlı üvey anne
gelmezdi aklıma
Ceyda’m sen benim
çocukluğum, yazgımın tesellisisin
Bebeklerinin saçlarını
tarayıp onlara ninniler söyledim seni uyuturken
İlk seninle gittim
lunaparka, doya doya ip atladım
Koştum sokaklarda deli gibi,
top oynadım
Sen büyürken ben
çocuklaştım
Bu yüzden iyi anne olamadım
Ama saçlarını daima uzattım
Taradım, ördüm, okşadım,
sevdim
Ben seni çok sevdim Ceyda
Bir yulaf tarlasını kendine
anne yapmayasın diye
Ben her acıya göğüs gerdim
Bir krematoryum vardı
içimde
Gözyaşlarımı odunum yaptım
Anne diye sarıldıkça siz
bana
Tuttum o ateşte size
patates kızarttım
Ben yaşadığım her gün
yandım Ceyda
Dokununca siz bana bir
musikar gibi yeniden canlandım
Kulağınıza sevgi dolu
şarkılar fısıldadım
Mutlu anneler gibi şişleri
elime alıp örgüler örmeye başladım
Bir ters bir düz ilmekler
attım, bir ters bir düz gitti hayat
Düşüp düşüp yeniden kalktım
Ben hiç çocuk olamadım Ceyda,
ama
Büyüyünce ne olacaksın
diyenleri
“Anne olacağım” diye
cevapladım
Büyüdükçe siz günden güne
Ben hep bir çocuk olarak
kursağımda kaldım
Yutkundum gitmedim
Kustum çıkmadım
Yumru gibi oturdum kendi
boğazıma
Ses tellerimde taşıdım o
çocuğu yıllarca
İşte bu yüzden çok kırılgandım
İnsan kendine batar mı
Ceyda?
Ben kendime saplanan bir bıçaktım
İnsan kendini ölmeye adar
mı?
Ben dünyaya ölmesi için
gönderilmiş bir adaktım
Affet beni çocuğum, affet
beni çocukluğum
Ben yaşamayı başaramadım
İçimdeki o krematoryumda
sizi de kendimle yaktım
Şimdi size çok uzaklardan
sesleniyorum;
Sarılın bana, sesinizle,
kalbinizle sarılın
Canlandırın içimdeki o dev
kuşu, o musikarı
Yaşamak istiyorum sizinle,
susmasın hayat denen bu şarkı
Söz veriyorum yaşadıkça
büyüyeceğim
Söz veriyorum, büyüyünce
ben anne olacağım
24.07.2016
21 Temmuz 2016 Perşembe
Tanrı ile Konuş/ma
yoksa ben kırk yıldır tutulan bir sevgisizlik orucu muyum
söylesene Tanrım, ben hangi günahın sonucuyum
gülse bir gün yüzüm, kefaretim kaç yıl mutsuzluk eder
işine karışmak gibi olmasın Tanrım
dersimi aldım, bu kadar acı yeter
kahrımdan ölmedim çok şükür
ama çağırdım Azrail’i bir kaç defa
sayısız gidiş gelişlerimde gördüm Tanrı’yı
ve şöyle teşekkür ettim ona;
bize verdiğin intihar yetisi için hamd olsun sana
hişt, çaktırmayın, belki de Tanrı
bu iyi halden artık beni sever
herkesin acısı kendine büyükmüş
ve her acı sahibini kahraman yaparmış kendi gözünde
sen acıdan ölsen de kime ne!
Tanrım, bu kadar işte, duyarsızlaştık acıya
sahipsiz bırakma bizi, arada bir bak aşağıya
anlaşılmak istiyorum Tanrım ve sevilmek senin tarafından
bu yüzden küçükken oyunlarımda çok insan öldürmüştüm
sen görmüştün ve bana çok gülmüştün
senin güldüğünü bir tek o zaman görmüştüm
Tanrım, üfle ruhundan o insanlar dirilsin
Tanrım söyle Tanrı’na seni bir daha güldürsün
17 Temmuz 2016 Pazar
Sizi Beklerken
siz gelin
üstü başı büsbütün hayal,
yorgun ve yoksul bir kızın hüzünlerini getirin bana
sustuğuma bakmayın
çünkü konuşulanlardan bana ne diyor içimdeki biri
ancak yabancı bir evin duvarındaki saatin
kadranında duyulabilir sesim
boşuna heveslenmeyin
saat kadranında olmakla zamanı yakalamak mümkün değil
çünkü duvar saati çoktan öldürmüş kendini
sakın üstünüze gelmesin ayrıntılar
şeytan ayrıntılarda gizlidir dese de birileri
hayır! Aynalarda gizlidir Şeytan
bu yüzden sıkılgandır bir yanım
bir yanım aynalara dönemez yüzünü
geri dönmüyor savrulan çığlık
ve katilini ele vermiyor hiçbir kadın
bir düşüncenin açmamış çiçekleriydi ömrümüz
vakitsiz soldurulan avuçlarımızda
düğümlendi gırtlağımdaki hece ve ezbere okundu şiir
şimdi cenaze törenlerinin ne önemi var
yitip gitti hepsi bir daha gelmemek üzere
gözümün yaşıyla onların üstünü ben örttüm
sessiz ve derinden “git” demişti biri “git ve kalan ömrünü yaşa”
bir denizaltı gibi torpidolarımı boşalttım o gün, o son mezarda
kim bilir kaçıncı kez elimden oyuncaklarımı alacaktı bu şehir
eskimeyi seçmiş bir kadın var karşınızda
elleri birbirine dolaşır hesap sorsanız; söz biter
müzik susar birdenbire ölüm yeniden tanımlanır
ne anlatabilirdim ki size ölümden başka/siz ne anlardınız
arkandan ağıt yakacak yok diyor içimdeki ses
oysa herkes biliyor hayat iki dudağımın arasında
ah, konuşmama izin verselerdi eğer
nasıl da kusar çıkarırdım yaşamı şişmiş karnımdan
ben yine bir hata yaptım- ama nerede
çoktan eskimiş bir masalı size yeniden anlatmış olabilirim
belleğimdeki habis bir resmin ayrıntısız gölgesinde
tanıdık yüzler arayabilirim
ismini alnıma yazdığım bir yüzü sırtımda taşıyabilirim yıllarca
aykırı düşler kurabilirim uykusuz geceler geçirdiğim yatakta
gece karanlık ki her zamankinden daha karanlık anımsananlar
siz gelin, mutlu bir çocuk sevinciyle uyanabilirim tüm kâbuslardan
siz gelin, serinkanlı sözler verebilirim size
bundan sonra her şey mümkün
üstü başı büsbütün hayal,
yorgun ve yoksul bir kızın hüzünlerini getirin bana
sustuğuma bakmayın
çünkü konuşulanlardan bana ne diyor içimdeki biri
ancak yabancı bir evin duvarındaki saatin
kadranında duyulabilir sesim
boşuna heveslenmeyin
saat kadranında olmakla zamanı yakalamak mümkün değil
çünkü duvar saati çoktan öldürmüş kendini
sakın üstünüze gelmesin ayrıntılar
şeytan ayrıntılarda gizlidir dese de birileri
hayır! Aynalarda gizlidir Şeytan
bu yüzden sıkılgandır bir yanım
bir yanım aynalara dönemez yüzünü
geri dönmüyor savrulan çığlık
ve katilini ele vermiyor hiçbir kadın
bir düşüncenin açmamış çiçekleriydi ömrümüz
vakitsiz soldurulan avuçlarımızda
düğümlendi gırtlağımdaki hece ve ezbere okundu şiir
şimdi cenaze törenlerinin ne önemi var
yitip gitti hepsi bir daha gelmemek üzere
gözümün yaşıyla onların üstünü ben örttüm
sessiz ve derinden “git” demişti biri “git ve kalan ömrünü yaşa”
bir denizaltı gibi torpidolarımı boşalttım o gün, o son mezarda
kim bilir kaçıncı kez elimden oyuncaklarımı alacaktı bu şehir
eskimeyi seçmiş bir kadın var karşınızda
elleri birbirine dolaşır hesap sorsanız; söz biter
müzik susar birdenbire ölüm yeniden tanımlanır
ne anlatabilirdim ki size ölümden başka/siz ne anlardınız
arkandan ağıt yakacak yok diyor içimdeki ses
oysa herkes biliyor hayat iki dudağımın arasında
ah, konuşmama izin verselerdi eğer
nasıl da kusar çıkarırdım yaşamı şişmiş karnımdan
ben yine bir hata yaptım- ama nerede
çoktan eskimiş bir masalı size yeniden anlatmış olabilirim
belleğimdeki habis bir resmin ayrıntısız gölgesinde
tanıdık yüzler arayabilirim
ismini alnıma yazdığım bir yüzü sırtımda taşıyabilirim yıllarca
aykırı düşler kurabilirim uykusuz geceler geçirdiğim yatakta
gece karanlık ki her zamankinden daha karanlık anımsananlar
siz gelin, mutlu bir çocuk sevinciyle uyanabilirim tüm kâbuslardan
siz gelin, serinkanlı sözler verebilirim size
bundan sonra her şey mümkün
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)