25 Haziran 2016 Cumartesi

Yalnızlık ve Gece

Gecenin en karanlık anında yağmurda ıslanmış bir sokak köpeği gibi yapayalnızken, yüzeysel bir ‘nasılsın’ sözüyle başlayan konuşmalar ne kadar da zavallı bir yalnızlık içinde olduğumuzu bir kez daha hatırlatır bize. Bir önceki günün bugünden farkını kim ayırabilir ki? Hep aynı hüzünlü şarkılar, ezberlediğimiz aşk şiirleri, belleğimizde silinmeye yüz tutmuş mutlu günlerin fotoğrafları… Uyku ilaçlarıyla uyuma çabaları, bazen onlara rağmen uyuyamama sıkıntıları kara bir büyü gibi çöreklenir üstümüze. Göğüs kafesine hapsolmuş yürek çırpınmaktan yorgun düşer.
Tekrar, tekrar ve tekrar aynı sarmal.
Birine anlatılsa? Konuşulsa biriyle? Açıklansa her şeyiyle?
Mümkün müdür kelimelerin sesine hapsolmuş olanı anlatmak?
Neyi, nereye kadar anlatabilir insan? Neyi, ne kadar anlayabilir insan?
Susmak gerekmez mi böyle zamanlarda? Susmanın erdemine sığınmak en büyük sığınağımız olmaz mı?
Gittikçe mahzunlaşıp içine çekilen gözlerdeki kederin nedeni kime nasıl anlatılabilir ki?
Belki de en iyisi susmak.
Susmak ve sessiz kalınan her anda bir yolun daha kapanmasına seyirci kalmak, bir köprünün daha yakılmasına göz yummak ve bütün gemileri ateşe vermek….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder